Özgür Özsaygın ve Katerina Spiller
Eski Lefkoşa’da Yankılanan Birlik Sesleri

Sessiz bir mahallede, Lefkoşa’nın dar sokaklarında, dostluk ve birlikte yaşamanın izleri hâlâ duyuluyor.

Sonbahar sabahının yumuşak ışığında, komşu evlerin önünde, iki geleneksel Kıbrıs ahşap sandalyesi birbirine dönük duruyor. Aralarında küçük bir plastik tabure, kahve fincanlarını ve bir zamanlar arkadaşlar arasında sevgiyle paylaşılan o sıcak sabah ritüelini taşıyor.

Güneş yükselmeye devam ederken, artık kış döngüsüne giren zeytin ağacının gölgeleri, sıcak taş kemerin altına yerleşmiş yeşil kapının üzerine düşüyor. Zeytin ağacı kültürlerimizde derin bir anlam taşır — barışın sembolüdür. Sanki özellikle oraya yerleştirilmiş gibi duruyor; dalları her iki eve doğru uzanırken geçmişin anılarını izliyor, onları korumaya hazır, gelecek nesillerin bir zamanlar var olanı unutmaması için.

Yeni badana edilmiş beyaz duvarlarla çevrelenen kahverengi kapı, komşu evlerin yarattığı gölgelerin arasından süzülen yumuşak ışığın içinde parlıyor. Bir zamanlar biri bana Kıbrıslı Türk kapılarının yeşile Kıbrıslı Rum kapılarının ise maviye boyandığını söylemişti. Belki o kahverengi kapı eskiden maviydi. Belki de renk hiçbir zaman gerçekten önemli olmadı. Belki de kapılar hep açıktı — tıpkı büyükannemin anlattığı hikâyelerdeki gibi, herkesin birbirine sahip çıktığı zamanlarda olduğu gibi. Ne verirdim o zamana geri dönmek, o kapılardan içeri adım atmak, komşuların birbirlerini evlerine ve kaldırım başlarına nasıl davet ettiklerini görmek için — yan yana, yalnızca onlara ait olan o güzel sabah ritüeline.

Bu an — yeni doldurulmuş kahvelerle işaretlenen, bağlantı ve birlik anısı — insanda sessiz bir umut hissi bırakıyor. Kahvenin kokusu, özellikle Arabahmet Mahallesi’inde olmak üzere, Lefkoşa’nın eski paylaşılan mahallelerindeki insanlara nostaljik bir çağrı niteliğinde; onları bir kez daha bir araya gelmeye ve ailelerinin yan yana büyüdüğü geçmişi, kısacık da olsa, yeniden yaşamaya davet ediyor.

Sandalye­ler şimdi boş — zamanın içinde nazik bir duraklama gibi; birinin gelip sandalyeyi çekip oturması için açık bir davet. Kıbrıslılar için kahve asla sadece kahve olmadı. “Kahveye gel” sözü, hiçbir zaman yalnızca bir içeceği ifade etmedi.

Mükemmel bir fincan hazırlamak başlı başına bir ritüeldir — bir sanat, adanın misafirperverliğinin ve bağ kurma geleneğinin en içten ifadelerinden biridir. Dostluk, sohbet ve birliktelik için yapılan bir davettir.

Şimdilik sandalyeler oldukları gibi duruyor — yan yana, birbirine dönük. Umutla… Yeni bir günün doğuşunun insanları yeniden bir araya getirmesini bekler gibi. Tıpkı bir zamanlar bu güzel ritüelin, paylaşılan Kıbrıs kültürünün derin köklerine bağlı olarak yaptığı gibi.